30 Ocak 2010 Cumartesi

Can ile Naz’dan Anneye Karne…

• Sabırlı Bir Anne miyim : Can: 4 Naz:3

• Güzel Yemek Yapar mıyım: Can: 5 Naz:4

• Çocuklarımla Oyun Oynar mıyım: Can: 3 Naz:4

• Çocuklarıma Hikâye Anlatır mıyım: Can: 5 Naz:5

• Çocuklarıma Hediyeler Alır mıyım: Can: 5 Naz:5

• Çocuklarıma Ceza Verir miyim: Can: 3 Naz:3

• Çocuklarımı Temiz ve Şık Tutar mıyım: Can: 4 Naz: 5

27 Ocak 2010 Çarşamba

“Ohh! Anne senin gibi mis krem kokmuş muyum?”


Hava çok soğuk. Afyon’da geçirdiğimiz 3. kışımız ama ben ilk defa üşüdüğümü hissediyorum. Bu sabah işe gelirken -10’du sıcaklık. Camdan dışarıya baktığınızda pırıl pırıl bir hava var aslında ama gerçekten çok ayaz.

Hava durumu böyleyken Şubat tatilinde olan Can ve Naz’da evde tıkılı kaldılar tabi. Zaten Afyon’da yapılacak çok fazla bir alternatif yokken hava şartlarından dolayı da olanları da yapamaz hale geldik. Dün bu yüzden hünerli eller bloğundan ıslak kek tarifi aldım. Planlarımda çocuklarla güzel bir pasta yapmaktı. Can küçükken ne çok yapardık. O zevk alırdı, yumurtaları parçalayarak kırar, unu, yağı vs yarısını dışarı yarısını kabın içine boşaltırdı ama eğlenirdi. Tabi burada benim sabrım asıl önemliydi. Özellikle mikserle çırpmaya bayılırdı. Hani Naz’da sever diye düşünüyorum. Ama her bayan benim gibi köle ruhlu olacak diye bir şey yok ki. Naz’da bunu yaşıyorum. Sevmiyor mutfakta bana yardım etmeyi. Neyse çok uzatmayayım. Can üst kata Nigar’cığma çıktı, Melisle güzel vakit geçiriyorlar.

Naz’a “ hadi gel bizde baş başa kek yapalım, babaya ve Can’a sürpriz olsun” dedim. “Tamam“ diyen Naz, ben malzemeleri ortaya çıkarıncaya kadar bir de baktım bilgisayarın başına geçmiş. Oyun oynamaya başlamış. Israrla çağırmama rağmen mutfağa gelmedi. Bir de baktım ben keki fırına koymuşum bile.

Naz süslenmek ve evcilik oyunlarından başka en çok sevdiği şey, masal dinlemek ve kitap okutmak. Onun dışında ilgilendiği çok fazla etkinlik yok. Boyama yaparken bile çiçeğin bir yaprağını o boyarken bir yaprağını da bana boyatıyor. Bu kadar tembel yani.

Asıl bugün anlatmak istediğim olaya gelince: Her akşam yatmadan önce her bayanın yaptığı gibi, makyajımı temizler, kremlenir yatarım. Benim her şeyimi taklit eden akıllı kızım, biz salonda tv izlerken gidip makyaj yapmış. Ama öyle böyle bir makyaj değil. Farlar sürülmüş, rujlar sürülmüş, kalemler çekilmiş. Tam bir palyaço olmuş. Zaten bizim evde çocukların sesi çıkmıyorsa, kesin bir vukuat yapıyorlardır. Biraz sonra yanıma gelen Naz, “ annecim hadi makyajımızı temizleyelim, kremlerimizi sürelim, yatalım” derken kontrolsüzce “hıııık”diye bir ses çıkardığımı duydum. Kızım meğer bu sefer de makyaj temizleme ve kremlenmeme özenmiş. Gidip makyajını temizlerken “anne bakıyım” diye kirli pamuğu gördükçe nasıl mutlu oluyor. Topuklarına kadar kremlerini de sürdü.

Ohh! Anne senin gibi mis krem kokmuş mu yum?” diye güzelce de koklattı kendini.

22 Ocak 2010 Cuma

ilk karnemiz




Can İlk Karnesini Bugün Aldı!

Can’ım doğdu, üzerinden yedi yıl geçti, okumayı-yazmayı öğrendi ve ilk karnesini aldı bugün.

Sabah kalktığımızda yılın ilk karı yağmıştı. Her taraf bembeyazdı. Uzun süredir ilk kez kendisi uyandı bu sabah. Bu yüzden de kahvaltısını yaptı. Bu hafta sabahları çizgi film seyretmesine izin veriyorum. Ama sakin çizgi filmler, örneğin Caillou, Dora.

Can genelde bol action’lı, bakugan, gormiti, pover ranger, ben 10 seyrettiği için, diğer çizgi filmler ona çok basit geliyor.

Dışarıda kar olduğu için okul servisi gelmeden kar oynamak istedi, babasının da acele hazırlanmasını istedi. Normalde hep servis bizi bekler, biz geç kalırdık. Ama bugün kendisi aceleyle çıktı. Bir süre kartopu oynayabildi babasıyla.

Bize karnelerin 12.00’de verileceği söylendi. Sınıf annesi olarak tüm velileri arayarak o saatte istenirse sınıfta olabileceklerini haber verdim dün akşam. Ancak, okul idaresi 11.30’da karnelerin verilmesini söylemiş. Birçok veli geç kaldı. Neyse ki Can’ın karne almasına yetiştik. Oğlum karnesini aldıktan sonra karnesini incelerken “ anne bunun iyi olduğunu nerden anlayacağız” diye sordu. Haklıydı. İlk defa bir karne görüyordu. Bir tarafta rakamlar, diğer sayfada ise çarpı işaretleri vardı. Babamız ona karnesini anlattı. Oğlumun tüm dersleri beş, davranış notları da çok iyi olarak geçmiş karnesine. Doğrusu beni çok şaşırttı Can. Açıkçası daha zor günler bekliyordum. Ama Can başardı. Okumayı da sınıfta ilk öğrenenlerden oldu. Karnesi de çok iyi geldi. Can okulun açıldığı ilk günler de okula uyum da zorlanmıştı.

Her gün okulda bir anımız vardı. Defterine hiç bir şey yazmıyor. Sadece çizgi adam resimleri yapıyordu. Yanına koyduğumuz abur cuburları sınıfta ders saati içinde çıkarıp sınıfta dolaşarak yiyormuş, öğretmeninin kucağına gidip kucağında yatıyormuş (sırf bu nedenle Gülten Hocam: Can’ı biraz daha sevin, biraz daha kucağınıza alın” bile demişti). Bir gün, koridorda öğretmeninin arkasından arkadaşı gibi boynuna sıçrayarak birlikte yere bile düşmüşler. Yine bir gün sabah evden çıkarken pantolonunu ters giymiş bende süveteri olduğu için dikkat etmemişim, bütün gün okulda böyle gezmiş, okulda o gün herkesin dalga konusu olmuş. En son 2 gün önce öğretmeni “ kimler tatilde sünnet olacak” diye sormuş bizim oğlan da hemen koşarak tahtaya öğretmenine koşmuş, pantolonunu indirmiş, pipisini göstererek “ bakın öğretmenim ben sünnet oldum” demiş. Daha çok anımız var, bunlar sadece belli başlıları…

Çok değişik duygular içindeyim. Hem gurur hem sevinç hem de şükür. Öğretmeni çok güzel bir not düşmüş karnesine. Can ancak böyle güzel tarif edilebilirdi:

“Zeki, sevimli, samimi, açık sözlü, bunların yanında okul kurallarına uymakta oldukça zorlanan bir öğrencim. Başarılarının devamını dilerim.”

7 Ocak 2010 Perşembe

NAZ’ ca Kelimeler (: (:

  • Yiprop ( Mikrop)
  • Aran (Ayran)
  • Bilsayar ( Bilgisayar )
  • Duva ( Doğa )
  • Dirubağ ( Dilruba)
  • Gügün Hocam ( Gülgün Öğretmenim)
  • Elev Teyze ( Alev Teyze)
  • Eloo ( Alo)
  • Panton ( Pantolon)

6 Ocak 2010 Çarşamba

Zaman Ne Çabuk Geçiyor...

Zaman ne çabuk geçiyor. Çocukken hep genç olmak isterdim. Genç oldum. Şimdi yaş 35, ömrün yarısındayım. Bu 35 yıl içinde ne yaptım diye düşündüğümde, istediğim bölümde okudum, evlendim, 2 çocuk annesi oldum. İzmir, Samsun derken 2 yıldır da Afyondayım. Kendime şaşırıyorum. "Evlenmicem” derken arkadaşlarımın içinde ilk önce evlenen ben oldum. Evlilik benim için korkulacak bir adımdı. Ama hiç te öyle olmadı. Çok büyük sorunlar yaşamadım birlikteliğimde. Hatta şimdi düşünüyorum evlilik bana göre, benim yapıma çok uygun. “Anne olma istemiyorum, çocuk ayak bağı” gibi büyük laflar ederken anne olmuşum bile. 2 tane çocuk hem de birbirine yakın yıllar içinde… CAN ve NAZ…

Şimdi, 7 yıl önce olduğum annelik rolüm tüm hayatımı kaplıyor. Her şey onlar için, tüm planlar onlara yönelik. Yapmak isteyip te “ ya çocuklar var” deyip yapamadığımız o kadar çok eylem var ki. Bunun için zaman zaman pişmanlıkta duysam, Can ve Naz gözümü açıyor. Onların varlığı gibisi yok.

Her sabah saat 7 ‘de başlıyor benim mesaim. Can’dan önce kalkıp ona bir iki, lokma bir şeyler yedirecek olmanın ümidiyle mutfakta koşuşturuyorum. Mutlaka sütünü (özellikle "çilekli"nesquikli) ısıtıp yanına yiyeceğini tahmin ettiğim kahvaltıyı hazırlıyorum. Ama her sabah bu hatayı yapıyorum. Yemeyeceğini bile bile, her sabah “belki yer bugün” deyip hazırlık yapıyorum. O’nu uyandırmak için “ hadi annecim kalk” dediğimde “niyeeeee” diye bağırır. Her sabah önce “okula gitmicem, ben bugün dinlencem” hayıflanmaları, sonra yatakta başlar bizim giyinme faslımız. Her ne kadar kendi giyinsin düşüncesini taşısam da, gene çoraplarını gömleğini, pantolonunu, süveterini giydiriyorum. Kahvaltı nedeniyle yaşanan sürtüşmenin sonunda mutlaka beni kıran oğlum, çıkarken bugün seni öpmeden göndersem de yine de sıkı sıkı sarılır, aynı tembihlerde bulunur ve servisine uğurlarım.

Sonra Naz’a gelir sıra. Canım kızım benim. Uykuyu seviyor. Ama akşamdan tembihli yattığı için hiç sorunsuz kalkıyor. Akşamdan hazırladığımız kıyafetleri giydirir, saçlarını istediği gibi toplar, hazır hale getiririz. Naz kreşte kahvaltı yaptığı için şimdilik evde kahvaltı yapmıyor. Koştur koştur kendim hazırlanırken Naz beni inceliyor. Hoşuna giden bir şey varsa üzerimde takı, ruj veya kıyafet “sen benden güzel oldun” deyip ara sıra mızıldanıyor. Sonra da “büyüyünce bunları bana vereceksin dimi anne” sorusunu soruyor. Kreşe teslim ederken çoğu zaman ağlayarak ” geç gelme, erken gel” tembihlerini sıralayan Naz, Gülgün Öğretmeninin kucağında başlıyor günlük kreş yaşantısına. Her akşam ama mütemadiyen “ annemi seviyorum” yazılı güzel resimlerini sevinçle mektup gibi cebinden çıkararak veriyor.

Naz şu aralar beni hiç üzmüyor. O’nu övdükçe buna daha da dikkat ediyor. Odasına girdiğinizde her şey yerli yerinde görünse de dolaplarını açtığınızda kendi eşyalarının arasında bana ait olan bir sürü eşya fark ediliyor. Ara sıra bunlar bendekilerle değiş tokuş yapılıyor. Özellikle bana ait olan fularlar, takılar, makyaj malzemeleri çoğu zaman onun şahsi eşyası oluyor. İşin garibi, zamanla ben bile ondan izin alarak kendi eşyamı kullanıyorum. Aa topuklu ayakkabılarımı da unutmayalım. Eve gelen Doya'mıza sanki kendi ayakkabılarıymış gibi rahat rahat çıkarıp öyle doğal bir şekilde sunuyor. Ama bunlar benim çok hoşuma gidiyor. Hiç kızmıyorum. Özellikle Nigar’cığımın “ izin verme bu kadar. Doğa eve gelince bunları benden istiyor. Bak topukları kırılacak ayakkabıların, alışmasınlar “ uyarılarına rağmen, gerçekten hoşuma gidiyor. Fotoğraflıyorum her halini. Çünkü çok çabuk büyüyorlar. Bu günleri özleyeceğimi biliyorum. Ancak günün koşuşturmasında çoğu zaman kaçırıyoruz bu güzel anları.

Can her zamanki gibi hareketli, yaramaz. Özellikle bu sene beni çok yoruyor. Dersler yüzünden her akşam aynı tartışma. İtiraz, itiraz, itiraz. Benden gelen ders çalışmayla ilgili bütün öneriler önce ret ediliyor. Ardından kulak çekmeler ya da kolunu biraz sıkı tutmalar, ceza tehditleri geliyor. Sonra kıpır kıpır bir halde ders çalışıyoruz. Aynı pozisyonda 2 dk bile kalamıyor oğlum. Çoğu zaman vicdan azabı çekiyorum.

Özellikle okulun ilk günleri yaşadıklarımızı düşünürsek… Hatırlamak bile istemiyorum her akşam resmen dövdüm çocuğumu. Her gün bir teşhis: Bir gün dikkat dağınıklığı var, bir gün özel öğrenme güçlüğü, bir gün hiperaktivite vs. Ama Can’ın dürtüsel hareketliliği olduğu kesin. Belki biraz aşırıya kaçtım ama bende onunla öğreniyorum anneliği. Çok çabuk panikliyorum. Yaptığım, uyguladığım tüm davranışlarıma onay bekliyorum. Bu yüzden de Zerrin’in hakkını hiç ödeyemem.

Her zaman tüm ilklerimi CAN’ımla yaşıyorum. Çok özel benim için oğlum. Anneler erkek çocuklarına daha düşkün diyorlar ya, benimki öyle değil. Can hep zor bir çocuk oldu. Beni birçok konu da uğraştırdığı için çok zorluyor. Bizi tanıyan herkes bilir bunu. Belki de O’na daha fazla emek verdiğim için özel. Yanlış anlaşılamasın Naz’ımı da çok seviyorum.Anne olan herkes ne demek istediğimi anlıyordur.

5 Ocak 2010 Salı

Çok heyecanlıyım.İlk defa kendi blogum oluyor. Bir de bunu nasıl dolduracağız? Nasıl devam ettireceğiz bakalım.

Related Posts with Thumbnails