27 Ekim 2010 Çarşamba

Bir Yerlerde Hata Yapıyorum Ama Nerde?

Okullar açılalı bir ayı geçti ama biz hala düzeni oturtamadık. Can’ dan bahsediyorum. Napacağız bilmiyorum? Babaya göre sorun yok hatta sorun bendeymiş. “ Can daha 2. sınıf”, “oyun çocuğu daha” dersleri süper olmak zorunda değilmiş”, “zorla kitap okutma”….. bunlar uzayıp gidiyor.

Can'nın tüm ders ve okulla ilgili sorumlulukları benim üzerimde. Öğretmen olan blog yazar arkadaşlarım lütfen söyler misiniz?

-İlkokula giden bir çocuk kendisi ders çalışabilir mi, benim başında oturmam yada onu yönlendirmem ne kadar doğru?

-Oturduğunda yaklaşık ne kadar ders çalışmalı?

-Ya da kitap ne kadar süre okumalı?

- Her gün kitap okutmam doğru mu?

-Derslerini yaparken mutlaka dağılıyor ve başka bir şeyler yapmaya ya da oynamaya başlıyor. Bu problem mi?

-Bırakayım kendisi istediği gibi istediği sürede mi bitirsin vay ben süre koymalı mıyım?

-Şunu da sormadan edemicem: Can ı bir uzmana götürmeli miyim? Bir sorun olabilir mi?

Bunları düşünmekten gerçekten yoruluyorum. Her akşam dersleri yüzünden oğlumla boğuşmaktan, onu fırçalamaktan ya da sarsmaktan ben de O’ da yorulduk. Dengesizleştim iyice. Bir gece dersleri yüzünden hırpalıyorum oğlumu, ertesi gün bütün gün vicdan azabı çekiyorum. Eve gidince çok iyi davranıyorum. Bu sefer bakıyor ben yumuşamışım, başlıyor gene gevşemeye. Sürekli gergin olmak istemiyorum ama sert olmadan da kendiliğinden ders çalışmıyor.

Arkadaşlarımın çocuklarına bakıyorum; aynı yaşta çocuklar kendileri çalışıyorlar, testlerini çözüyorlar.

Bizimkinin aklı sürekli oyunda, Tv’de ya da bilgisayarda. Hiç hatırlatmasam “” benim şu ödevim vardı” diye aklına gelmiyor.

Bir yerlerde hata yapıyorum ama nerde?

20 Ekim 2010 Çarşamba

Golden Retriver’ımız var bizim artık!

















Golden Retriver’ımız var bizim artık. Evde bizimle yaşıyor, her yere bizimle geliyor, hatta bizim kullandığımız tabak-çanaktan yiyor, içiyor. Biz evde yokken bizi kızımın odasında bekliyormuş, çok üzülüyormuş. Özellikle kızımı… Çünkü onu annesi sanıyormuş.

Kızımın bitmeyen hayvan sevgisi sayesinde bizde artık gerçekten böyle bir köpek yavrusu evimizde varmış gibi davranıyoruz. Çocuğum haklı; balık istiyor, kuş istiyor, tavşan istiyor, kedi istiyor, su kaplumbağası istiyor, köpek istiyor. Ama biz “ sen bakacaksan, sen kafesini, akvaryumunu temizleyeceksen, sen…..” diyerek her isteğini geri çevirdik. Oda kendine bir hayvan arkadaş edindi. O kadar güzel konuşuyor ki, o kadar güzel ilgileniyor ki onunla. İnsanın vicdanı sızlıyor.

Ama evde hayvan istemiyorum. Bahçeli bir evim olsa hemen alırım. Ancak apartmanda olmuyor, kuşu balığı kediyi de ben istemiyorum. Aslında bir yıl önce eşim bir doberman yavrusu aldı. Bir aile dostumuzun oğlu hastaydı. O hem oyalansın diye hem de bahçeli bir evde oturdukları için O’ndan bakmasını istemiştik. Ancak O’nu kaybedince ailesinden de geri alamadık köpeği ( adını da Siva koymuştuk bu arada ). Ara ara görmeye gidiyoruz ama kendi baktığın gibi olmuyor.

5 Ekim 2010 Salı


Bugün sabahtan 2 ayrı haberle içim karardı. Sinirlendim hatta hırsımdan ağladım. İki arkadaşım var ikisinin de eşleri aynı meslek grubundan. İkisinin de arkadaşlarıma yani eşlerine yaptıkları da aynı iğrençlik.
Birinin 2 çocuğu, diğerinin tek çocuğu var. İkisi de uzun yıllar evli.

Anlamışsınızdır. Arkadaşlarıma ihanet etti bu iki adam.
Ne oldu?

Tek çocuğu olan arkadaşım aylardır "kocamı seviyorum, bunu bana yapamaz, biz hiç tartışmazdık bile" diye umutla eşinin yaptıklarından pişman olup eve döneceğini ümitle bekliyordu. Öyle olmadı. Adam önce karısını boşanmaya ikna etti. "Diğer kadından da ayrıldım, hayatımda kimseyi istemiyorum" dedi. Daha arkadaşımın soyadı bile değişmemişken giitti diğer kadınla nişanlanmış. İşin garibi de bunu facebook tan duyurmuşlar. Arkadaş krizlerde. 7 yaşında bir erkek çocukları var. Çocuk şokta.
Babasına "Evin erkeği peki şimdi kim olacak? Biz hastalandığımızda bize kim bakacak? "gibi sorularla "keşke benim babam olmasaydın" cümlesiyle tokat atar gibi bir cümle sarfetmiş. Baba evden gittikten sonra da " aslan gibi babam vardı artık yok" diyerek saatlerce ağlamış.

Diğer arkadaşıma gelince: Onun eşi de daha önce aynı hatayı yapmış ama yalvar yakar mahkeme kapılarından çocukları için dönmüşlerdi. Ancak bir insan uslanmaz mı? Gene aynı kişiyle yakalanmış. 5 ve 10 yaşlarında biri kız biri erkek 2 çocuk ortada. Bu kez arkadaşım kesinlikle affetmem diyor ve evden eşini göndermiş.
Oğlu babası eşyalarını toplarken " babalar evi terkeder mi?" , kızı da "peki baba beni kim uyutacak bundan sonra" demişler ve saatlerce ağlamışlar.

Şimdi bu iki olayda da "Neden" sorusuna eşlerin söyledikleri; "hiç bir suçunuz yok, bu bizim hazımsızlığımız ve anneliğiniz kadınlığınızın önüne geçti" gibi bahaneler yada savunmalar olmuş.

1. Bu çocuklar bunu hakkettiler mi? Hayata şimdiden 1/0 yenik başladılar. Ezik ve mutsuz. Erken yaşta olgunlaştılar. Hayatın ilk ama çok önemli tokadını suratlarında ilk kez hissettiler.

2. Bu kadınlar bunu hakkettiler mi? Suçları öncelikle anne olmaları mı? Önce çocuklarının yemeği, dersleri, onların hayatlarını benimsemeleri mi? Bu nasıl bir bahane.
Gerçekten bu erkekleri anlayamıyorum. İlgisiz bir anne ama süslü püslü bir dişi kadın olmak gerekiyor demek ki.

Kırılan kadınlık gururlarını, yıkılan aile ortamını ve yıkılan hayalleri, biten ümitleri ve solan bu çocukları kim ve nasıl düzeltecek? Herkes şimdi akıl veriyor bu iki kadına, herkes başına geleni anlatıyor. Ama ikisi de gözyaşlarını içe akıtıp anne olmaya çalışıyorlar. Hem de daha güçlü anneyi oynamak zorundalar.

Nerde babaları bu çocukların?
Onlar yeni hayatlarının peşinde yeni heyecanlara kapılıp gitmişler ama ya arkada kalanlar?

4 Ekim 2010 Pazartesi

Niye Mevsim Geçişlerinde Zorlanır İnsan?

Hava birden çok soğudu. Dı dı dıdı... formunda geziyorum.Arabadaki derece bu sabah 9 dereceyi gösteriyordu. Bu mevsim geçişleri neden bir çoğumuz için çok zor? Hala yazlık haldeyim ben. Ayakkabıları, çorapları sonuna kadar direnir öyle değiştiririm.

Asıl anlatmak istediğim; hadi kendim için durum böyle. Çocuklarda da değişiklik yapamıyorum. Bu sabah canı yazlık formda göndermişim. Havaya baktım pırıl pırıl güneşli, evin içi de sıcaktı. Yanılmışım. Sokağa çıktığımızda ağzımızdan dumanlar çıkıyordu.

Naz ada kısa kollu giydirmişim. Allah tan trençkot vardı üstünde.
Öğretmeni kreşte teslim alırken kısa kollu gördü ve " inanmıyorum " deyince bir utandım.
İşe geldim arkadaşlar çocuklarına giydirdiklerini anlatınca oğlumu da çıplak göndermişim gibi geldi.

Gene hem utandım, hem de vicdan azabı duydum.
Related Posts with Thumbnails